mütevatir

"Din zan üzerine bina edilmez" iddiası: 

Masum görüntülü bu iddia tamamen haber-i vahid, zannî haber gibi bazı kavramların oluşturduğu yanlış çağrışımlar üzerine kurulmuş bir muğalatadan (yanıltmaca) ibarettir. Hadisler çok büyük çoğunluk itibariyle haber-i vahid sayılır ve zannî haberdirler. Bundan kasıt hadislerin Kuran-ı Kerim gibi tevatür yoluyla yani büyük kalabalıkların yine büyük kalabalıklara nakli yoluyla bize ulaşmaması dolayısıyla Kuranı Kerim gibi yüzde yüz kesin bilgi olmamalarıdır. Ancak, bu sebeple hadislerin reddi ortada hadis bırakmayacağı gibi bildiğimiz şekliyle fıkıh da bırakmayacaktır. Nitekim fıkıh ahkamı yüzde 80-90 oranında hadislere dayalıdır.

Haberi vahidlerin kabulünde ölçü araştırma sonucu sıhhatinin ağır basması ve galip zan ifade etmesidir. Yani, kesin olmasa da 90% kesinlik taşıyan bir habere mecburen zannî haber denmektedir. Ancak bu terim, bu haberin şek ve şüpheyle karışık rastgele bir zanna dayalı olduğu anlamına elbette gelmez. Aslında dünyaya baktığımızda bütün hukuk ve ticaret sistemlerinin galip zanla hareket ettiğini görürüz. İnsan kendi babasını dahi kesin bilgiyle bilemez. Cenabı Hakk Mümtehine 10. Ayette hicret eden mümin kadınların imtihan edilmesi gerektiğini, eğer mümin oldukları “bilinirse” onların kafirlere geri çevrilmemesini emreder. Burada zannî habere ilim denmiştir. Dolayısıyla, galip zan ifade eden haber-i vahidler dinde hüccettir, bağlayıcıdır, delildir. Vahid haberler Kuran’da katî bir aslı bulunan zannî delillerdir. Haberi vahidlerin dinde hüccet olmasının delili Kuranı Kerim'de Efendimiz'e itaati emreden ayetlerdir çünkü bir vacibin gerçekleşmesi için olmazsa olmaz olan şey de vacibdir. Efendimiz'e itaat de ancak bize haberi vahidlerle ulaşan sünnete uymakla mümkün olduğu için hadisler zannî olmakla beraber bağlayıcı ve hüccettirler. Aynen, dört şahidin şehadetiyle kesin bilgisi olmasa da bir hâkimin hüküm vermek zorunda olması gibi, Cenab-ı Hakk bu şekilde emrettiği için zannî delil de olsa ona uymak kesin bir asla, yani Cenabı Hakk’ın emrine dayanmaktadır.

Öte yandan,  mütevatir kavramı dinin itikadî sınırlarını tespit için geliştirilmiş, aslında kelam ilmine ait bir kavramdır. Hadislerin kabulu için geliştirilmiş değildir. Dolayısıyla, hadisleri elemek için mütevatir olma şartını ileri sürmek iyi niyetli bir yaklaşım değildir.

Prof. Dr. Yavuz Köktaş, Hadis Tarihi ve Usulü

Prof. Dr. Saffet Sancaklı, Hadis İnkarcılığı

Prof. Dr. Mehmet Erdoğan, Vahiy-Akıl Dengesi Açısından Sünnet